Cumartesi, Mart 14, 2009

12.Araştırmacılar Zirvesi'nden Notlar

Temel Aksoy'un "Bu yıl zirvemizde müşterilerimizi dinlemek istedik" dediği 12. Araştırmacılar Zirvesi'nde iki günde aldığım bazı notları paylaşmak istiyorum. 

1.Gün 
 
Güler Sabancı; Araştırmanın önemini Toplam Kalite çalışmalarında ve Müşteri Memnuniyeti çalışmalarında birkez daha gördüklerini ayrıca Sabancı Üniversitesi'nin kuruluşundaki her aşamada araştırmaya büyük özen gösterdiklerini ve araştırmaya devam ettiklerini belirtti. Diğer taraftan, verileri doğru yorumlamak için birlikte analiz etmeliyiz diyerek araştırmacılara birlikte daha fazla mesai harcamalıyız teklifinde bulundu. Tüketicilerin tanımlanmamış ihtiyaçlarını saptamak,tüketicinin kalbinden geçeni bilmek, tüketiciyi kendi yerinde izlemek, daha fazla içgörüye ihtiyaç duyulduğunu, üzerinde karar alınabilecek bilgiye olan ihtiyacın arttığını ve artık gelecek çağı düşünmeliyiz diyerek araştırmacılara hedef gösterdi.
Mehmet Sezgin; Garanti Ödeme Sistemleri olarak araştırmacılardan artık verinin yanına görüntü ve sesi de ilave etmelerini istediklerini bunun müşteriyi etkilemek ve ikna etmek için önemli olduğunu söyledi. Ülkemizde kendi ilgi alanlarındaki bazı bilgilerin 1998 ve 2008 yılını karşılaştıran istatistikleri açıklayarak, büyümenin yüksekliğini ve önemini vurguladı.
1998 2008
GSM  3,5 milyon 65 milyon
Internet 300 bin 26 milyon
Sinema 20 milyon 38 milyon
Turizm 3 milyon 6,5 milyon
BES 1,75 milyon
Kredi Kartı 7 milyon 43 milyon
POS 113 bin 1,63 milyon
Ayrıca Peter Drucker'ın "Bir işletmenin birinci kuralı müşteri oluşturmaktır" sözünü hatırlattı.
Fatoş Karahasan; (İki gün boyunca tüm semineri yöneterek yine her zaman olduğu gibi yüksek bir performans sergiledi.) WOW'da eğer bilgiyi bir erkekle paylaşırsanız 5 kişiye, bir kadınla paylaşırsanız 25 kişiye söylediğini belirtti.
İlker Kaytancı; Phillip Morris olarak bu ülkemizde 140 bin satış noktasına ulaştıklarını belirtti.
Murat Şahin; Arçelik olarak yaptıkları tüketici araştırmalarında, tüketicilerin düşündüğünü söyleyemiyor. Düşündüğünü yapamıyor. Yaptığını söyleyemiyor ve söylediğine inanmıyor şeklinde sınıflandığını vurguladı.
Fatih Altaylı; Haber Türk Gazetesi olarak ilk hafta ortalama 210 bin satışa ulaştıklarını ve bunun başlangıç için başarılı bulduğunu belirtti. Gazeteyi beşe böldüklerini, çünkü istenilen bilgiye çabuk ulaşılmasını istediklerini söyledi. Gazete çıkarırken yaptıkları tüm araştırmaları da rasyonel bulmadığı için çöpe atarak !  yılların deneyimi ile sezgilerine göre karar aldıklarını
vurguladı. Üç kentte (istanbul, Ankara, İzmir)  satışlarının yüzde 63 ünü yaptılarını, üniversitelerde talep edilen birinci gazete olduklarını belirtti. Ülkemizde bugün en büyük problemin kamplaşma olduğunu vurguladı. Gazeteyi yaparken her görüşe sahip insanları bir araya getirdiklerini. TV'de başarılı olduktan sonra şimdi bunu gazeteye taşıdıklarını. Gazetenin isminin daha önce var olan mecralarının ismi olan Haber Türk olmasına bütçesel nedenlerle karar verdiklerini. Köşe yazarlarının gazeteye katkısının yünde 14 ile sınırlı olduğunu, bu nedenle köşe yazar sayısını az tuttuklarını. Transfer etmek istedikleri bir gazetecinin kendilerinden 5 milyon transfer ücreti istediğini. geçtiğimiz Pazar günü Hürriyet'te 400 haber varken Habewr Türk'te 707 haber olduğunu. yeni okura ve Internet gençliğine seslendiklerini belirtti.
Mehmet Ali Birand ; Samimi itiraflarda bulundu. Kendisinin haber spikeri olmadığını bu nedenle haber sunarken hata yapmasının ve yapmayada devam etmesinin normal olduğunu belirtti.Kamplaşmanın büyük problem olduğuna katıldığını. Patronlar arası kamplaşmayı yazı işleri olarak bazı şeyleri malesef görmezden gelerek desteklediklerini. reklamların bu dönemde yüzde 40-45 oranında düştüğünü. Sonbahar'da medyanın yarı yarıya kadro azaltmak zorunda olduğunu. Internette kendilerini yenileyemediklerini. Şu ortamda kimsenin nereye gittiğimiz bilmediğini. Sonbahar'da cesetler caddelerde çok olursa yeni bir dönemin başlıyacağını belirtti.
Seçil Kıpçak; Coca Cola olarak yaptırdıkları bazı araştırma sonuçlarını paylaştı. Tüketiciyi kendilerinin alışverişçi olarak tanımladığını. Dünyadaki Wal-Mart lara haftalık ziyaretçi sayısının 138 milyona ulaştığını ve günlük 1 milyon dolarlık alışveriş yapıldığını. Marketlere tüketicinin yüzde 68'nin karar vererek geldiğini ve bunların birinci olarak planlı ürün, ikinci olarak plansız ürün aldıklarını. Tüketicilerin alışveriş yaparken 7-8 saniye içinde karar verdiklerini.Marketlere giren alışverişçilerin yüzde 20'sinin Coca Cola aldığını. Alışverişçinin promosyon, fiyat, çeşitlilik ve yakınlık istediğini. 5 Alışverişçi tipi olduğunu Toplu Alışverişçi, Günlük Rutin Alışverişçi, Eksik Tamamlayan Alışverişçi, ve Özel Gün Alışverişçisi ayrıca birde "Canım Çekti" tipi olduğunu belirtti.
Kına Demirel Beskinazi; Migros Club ve CRM olarak kurdukları altyapı ve yazılımlarla bugün artık tüketicilerini çok daha yakından tanıdıklarını. Yazar kasa bilgilerinden neleri niçin aldıklarından, nasıl bir tüketici olduklarına, alışveriş sıklıklarına kadar bir çok veriye çok hızlı ulaştıklarını. Bu bilgileri tedarikçileri ile ücretli paylaştıklarını söyledi. Bu sistemin ülkemizde bir ilk olması nedeniyle inanılmaz bir somut bilgiye artık sahip olduklarını biliyoruz. Rakiplerinin ve ciro üzerinden kira bedeli esaslı Alışveriş Merkezlerininde bu sisteme geçmeleriyle birlikte tüketici ve tüketim üzerinde yakın gelecekten daha somut verilerle konuşmak mümkün olacak görünüyor.
Fatih Terim; Başarılı olmak için her alanda bilginin gücüne inandıklarını belirtti. Futbolcuları maça hazırlarken tüm sahayı cepheden gören bir kamera ile rakiplerini analiz ettiklerini, aynı şekilde kendilerininde hatalarını aynı şekilde çekilmiş görüntülerden gördüklerini söyledi. Ayrıca geliştirilmiş çizgisel grafik yazılımları olduğunu ancak bunların gerçek görüntüler kadar etkili olmadığını savundu. Sorduğum bir soru üzerine de ülkemizdeki futbolcuların eğitim seviyelerini yükseltmek için çalışmalar yaptığını ve bakandan "şu topu okullardan içeri bir yuvarlayalım" diyerek yardım istediğini söyledi. 

2.Gün

Lale Saral Develioğlu; 1984 yılında dünyada bin, 1992 yılında 1 milyon, 2005 yılında ise 1 milyar internet kullanıcısı var. Youtube'un 280 Facebook'un ise 150 milyon üyesi bulunuyor. Dünyada internet hane penetrasyonu yüzde 25. Bugün 4 milyar kişide cep telefonu var ? Ülkemizde ise 55 milyon kişinin elinde 65 milyon hat var. Bunların 37 milyonu Turkcell'li. Yaptırdıkları araştırmalara göre gençlerin vazgeçemedikleri üç şey 1 cep telefonu, 2 TV, 3 internet. Çocuklar için önerdiği site www.clubpenguin.com 
Savaş Ünsal : Yakın gelecekte IT TV dönemi başlıyor. Yani Internet Digital TV
Serdar Erener: Konuşmasında müşterileri için düzenlediği Martin Lindstrom by.ology seminerindeki notlarını paylaştı. Sunumuna "b bk blmyrz" ile başladı. İnsan hakkında henüz yeteri kadar hiçbir şey bilmiyoruz. İnsan = Tabiat/Kültür dür. Artık Neuroscience (Sinir Bilimi) dönemi başlıyor. Beyne bağlanan elektrotlarla yapılan deneylerde insan beyninin marka isimlerine verdiği tepki dini konularda verdiği tepki ile aynı yerde oluşuyor. Bu nedenle soruyorum. "Brand are the new religion ?" Hiçbir şey kastedmiyorum. Bir mesajda vermiyorum. Sadece sorguluyorum. İnsan teknoloji ile yeni bir insan türünü oluşturmadı henüz. İnsan aynı insan. Aidiyet, hayal, düşman, 5 duyu, gözlem, misyoner, sembol, gizem, tören en önemli özellikler. Pazarlama bir sosyal mühendislikl projesidir. Pazarlama için 3 önemli organ ; 1 kulak, 2 burun, 3 göz. En çok hatırlanan reklam ile en çok GRP alan reklam aynı değil. Artık bunu biliyoruz. Açıkhava raketlerine haftada 1 milyon dolar harcıyoruz ama boşa gidiyor. İşte örnek saatte 10 km hızla giden bir araçtan raket görüntüleri. Halen sezgilerimiz ile hareket ediyoruz. 
Emre Konuk : Değişmeyen davranışlar.İnsan genetiğinde olan bir şey ( örneğin yılan ) ile olmayan bir şeye (örneğin otomobil) farklı tepkiler veriyor. Temel korku, İhtiyaçlar. Güvenlik İhtiyacı (güven,huzur,korunma,ihmal,terk, yanlızlık,tehlike,korku), Ait Olma İhtiyacı (birlikte olmak, aidiyet,bağlanmak, dışlanmak,...), Geleceği Tahmin İhtiyacı (ileriyi tahmin, bilinmeyenden korku, önünü gürmek...) , Otorite İhtiyacı ( denge,düzen, istikrar,kaos, kriz, sorun ), Önemseme İhtiyacı (istenme,arzu edilme,beğenilme,sayılma,gurur, başarı,gelişim,rekabet,mükemmellik, hayranlık, aşağılanma,küçük düşme ), Katkıda Bulunma ve Anlamlı Yaşam İhtiyacı (kişsel yaşamamın ötesinde birilerine bir şeyler verme veya davaya hizmet) Çünkü anlamasız yaşam istemiyoruz. 
Çicekten Becel : Rakının mezesi insan. neden içiyoruz ? Mutluluk-keyif, paylaşmak-aidiyet, hüzün-keder... rakı içenlerin %18 AB, % 34 C1, %43 C2 sese sahip. Kişilik sahibi, farklı, meydan okuyan, özgüveni yüksek kadınlar tüketiyor. Tüketimin % 47 si Marmara, %20 si Ege ve % 75 i batı bölgelerinde yapılıyor. Rakının evde dost aile sofralarında tüketimi %62. Düğün,ocakbaşı,balık,piknik te ise %38 yani tüketim eve kayıyor. 1998 yılında toplam 74,3 2008 yılında 47,9  milyon litre rakı tüketildi. 2009 yılında 37 rakı markası var pazarda. Reklam harcamaları 2004 yılında 1,6 iken 2008 yılında 11,2 milyon TL. oldu.
Jan Nahum: Goldmansucks'a göre 2050 de Türkiye Avrupanın 2 büyük gücünden biri. Bizde 2050 yıllarını planlamalıyız artık. Markamız olmalı.Araştırma şart.Devlet bunu desteklemeli.


Perşembe, Mart 12, 2009

Bilinçsiz Medya Bağımlılığı

Kitle iletişim araçları dediğimiz medya (tekili mecra oluyor), FMCG olarak isimlendirilen günlük hızlı tüketim ürünlerimizden biridir. Ürün kelimesine gazeteciler ve genel yayın yönetmenleri kızıyor ve sadece medya diyorlar ama bu onun bir ürün olmasını değiştirmiyor. Her gün üretilen ve satışa sunulur sunulmaz tüketilen bir ürün. Ekmek gibi, su gibi. Örneğin gazetenin günlük tüketim süresi ortalama 26 dakika, Televizyon ise 4 saat. Medya işlevsel olarak bir araç olsa da özü üründür. Ürün ise markanın olgunlaşmamış halidir. Bir ürünün olgunlaşmış ve alışkanlık yapmış halidir. Diğer bir anlatımla marka, bir ürünü ismi ile istemektir. Selpak gibi. Gucci, Armani, BMW, Porche gibi. 

Burada gazete, internet, televizyon hatta cep telefonunun ürün mü araç mı olduğundan çok, bizim bunları ne kadar bilinçli tüketip tüketmediğimizi sorgulamamız gerekiyor. Hani yıllardır medya ve bilgi toplumu olduğumuzdan söz ediliyor ya. İşte o toplumun birer üyesi olarak medya tüketiminde ne kadar bilinçliyiz veya daha bilinçli bir medya ve bilgi toplumu nasıl olabiliriz ? İşte bu soruları cevaplandırmalıyız.  Hem de vakit geçirmeden. Peki neden şimdi sorgulamamız gerekiyor diye sorabilirsiniz. Çünkü geçtiğimiz günlerde katıldığım 12. Araştırmacılar Zirvesi'nde Turkcell'in son yaptırdığı tüketici araştırmasında ülkemizdeki gençlerin vazgeçemedikleri üç şeyin cep telefonu (1), televizyon (2) ve internet(3) olduğu açıklandı.  Ne var bunda normal değil mi ? diyebilirsiniz. İlk bakışta bu gerçek size normal gelebilir  ama bunların üçününde birer mecra olması çok önemli. Ekmek, su veya başka bir markadan söz etmiyorlar dikkat edin. Burada 55 milyon cep telefonu, 26 milyon bireysel ınternet kullanıcısı içindeki gençlerimizden bahsediyoruz. Eğitimleri için zaman, para ve emek harcadığımız çocuklarımızdan. Dokunaklı söylemiyle yarınlarımızdan... 
Medya; Dördüncü Güç
Burada mecraların sağlığımızı nasıl olumsuz etkilediğinden bahsetmiyeceğim. Çünkü uzmanlık alanım medya. Patronları ürünlerinin gücünü gayet bilinçli kullanırken, ya biz onların tüketicileri, ürettikleri ürünleri bilinçli tüketebiliyormuyuz ? Kullanabiliyor muyuz ? İşte bu sorulara cevap aramak istiyorum. Son sözü başta söylemeliyim. Evet, biz medyayı malesef bilinçli tüketmiyoruz. Yapılan tüketici ve marka araştırmaları da, bilinçli bir medya tüketicisi olmadığımızı gösteriyor. Ayrıca bu gücün yöneticilerinin de tüketicisini yani bizi yakından tanımadığını söylüyor. İşte karmaşa burada başlıyor. Tüketici medyayı bilinçli tüketmiyor, medya yöneticisi tüketicisini tanımıyor. Ama üretiyor, üretiyor ve her gün satıyor. Bizde satın alıyoruz. Nasıl ama ?  Tam bir üç bilinmiyenli kaos denklemi gibi değil mi ? Malesef öyle...

Medya yöneticilerinin bizi yakından tanımamasının nedenleri de önemli ama onlar bir şekilde üretiyor ve satıyorlar.  Siz isterseniz daha iyisi var da biz mi tüketmedik ? Veya seçenekler bunlar. Ne yani, okumayalım, seyretmeyelim mi ? diyebilirsiniz. Satın alma, tercih etme bir sonuçtur biliyorsunuz. Eğer tercih ediyor, satın alıyorsanız, üretende aynı şekilde üretmeye devam edecek demektir. Üretici satamadığı zaman neden satamıyorum diye yatırım yapar biliyorsunuz. Onlarda sattıklarına göre kendi tüketicilerini yani bizleri oluşturmaları ve sürekli tükettirmeleri normal değil mi ? Biz medyayı nasıl bilinçli tüketeceğimizi bilemiyorsak, o ürünü üretenlere, nasıl tüketmemiz gerektiğini söyleme hakkı vermiş olmuyor muyuz ?  
Yani onların verdiklerine göre tüketiyoruz. Dünyaya onların gözünden veya göstermek istediği açıdan bakıyoruz. Şöyle bir düşünün. Temel bir ihtiyaç maddesini almaya gidiyoruz ve satıcı o ürünü nasıl kullanmamız yani tüketmemiz gerektiğini söylüyor. Temel bir ihtiyaç maddesinden söz ediyorum. Lüks tüketim ürünlerinden değil. Eğer böyle tüketirseniz ürünümüzü  bilinçli olarak tüketmiş ve kullanmış olursunuz hatta kendinizi daha mutlu hissedersiniz yanında da bir eğitim seti hediye diyor. Yani bildiğimiz gibi değil söylendiği, verildiği gibi tüketiyoruz. Çünkü nasıl tüketeceğimizi bilmiyoruz. Ürün çeşitleri arasından birini seçiyor ve yıllarca onun bize verdikleriyle ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz. Beynimize yüklediğimiz on binlerce bilgi sadece onlara ait. Aldığımız bilginin  ne kadarını araştırıyoruz ? Ne kadarı gerçekten doğru ? Aldığımız bilgilerle yaşam tarzımızı, dünya görüşümüzü, inançlarımızı, ahlaki değerlerimizi yönetiyoruz. Peki bunlar, harcadığımız zaman ve paranın karşılığı mı ? Günde 40 kuruşa 26 dakikalık, dört saatlik elektrik parasına bir yaşam ! Ama ihtiyacımızda var ! Ne yapalım bizde çaresiz alıyor ve tüketiyoruz. Daha iyisini sundularda almadık mı ? Medya yöneticileri ise bizim tüketicimiz ne istediğini bilmez, ne verirseniz onu alır, tüketici araştırmalarını yaptırır sonra yine sezgilerimizle hareket ederiz. Çünkü gelen sonuçların hiçbirisi rasyonel ve yeterli değil demeleri bir tesadüf olabilir mi ? Nasıl bir duygu bu hissedebiliyor musunuz ?

Evet, gelecek neslimizin vazgeçemediği üç şeyin kitle iletişim aracı olması bir tesadüf değil. Bugün politikacı veya iş adamlarımızın medya üzerinden konuşmasının bir tesadüf olmadığı gibi. Neden dinleniyoruz ve izleniyoruz sorusunun bir cevabı da burada olabilir mi ne dersiniz ?Bilgiye bu kanallardan ulaşıyoruz ve yine o kanallar üzerinde konuşuyor, paylaşıyoruz. Obama’nın seçim zaferinde internetin payı bu nedenle çok önemli. Yüz yüze iletişim yerine medya üzerinden iletişim kuruyoruz. Bu nedenle bilinçli medya tüketicisi olmak zorundayız. Gelecekte, en az elli yıllık bir dönemde, güçlü toplumlar, büyük başarılar medyayı bilinçli kullanan, tüketen kişiler ve toplamlardan oluşacak unutmayın. GoldmanSachs 2050'li yıllara ait raporlar yayınlıyor bugünden. Ülkemizin o tarihte Avrupa'nın Sovyetlerden sonra ikinci büyük gücü olacağından, kişi başı gelirin 25 bin doları geçeceği tahminlerinde bulunuyor. Silikon vadilerinde de aynı yıllarda ne tür ürünlerin tüketileceği dair çalışmalar milyar dolarlık araştırma bütçeleri ile devam ediyor. Bugün 15-25 yaş grubumuzun taleplerinin ve vazgeçemediklerini biliyoruz. Bu bilgilerle gelecekte bizi ve çocuklarımızı nelerin beklediğini tahmin etmek artık hiçte zor değil. Ne dersiniz ? Gelecek elli yılda elektrik ortadan kalkar yerini başka bir enerji kaynağına bırakır mı bilmiyorum ama yakında bu üç mecranın yani cep telefonu, televizyon ve internetin birleşik tek bir mecra olacağını biliyoruz. Ben buna MobileMedia diyorum.  Son on yıldır söylediğim bu gerçek, artık kabul edilebilir hale geldi. Çünkü geliştirilen bir çok birleşik ürün test aşamasında yüksek kabul gördü. Pek yakında hayatımıza. Dün mecraları birbirleriyle yarıştırıp rekabet ettirenler o zaman ne yapacak bilmiyorum ama bizler, bu yeni mecra hayatımıza girmeden bilinçli medya tüketicisi olamıyacaksak bizi nasıl bir geleceğin beklediğini de bilemiyeceğiz demektir.  

Medya ile aramızda duygusal bir ilişki var biliyorsunuz. Siz buna müşteri sadakatı da diye bilirsiniz. Hani altmış milyar doların üzerinde marka değeri olan Coca Cola’nın yüzyılı aşan bir süredir yaptığı pazarlama yatırımları ile ancak elde ettiği müşteri sadakati varya. İşte o, bu ilişkinin doğasında kendiliğinden var. Çünkü mecra bizim kimliğimiz, haber ve iletişim kaynağımız. Bizim kim olduğumuzun, ne bildiğimizin, neye ihtiyaç duyduğumuzun en iyi bilindiği teknolojik bir platform. Beynimizle ihtiyaç duyduğu arasında kullanılan bir araç. Araştırmacılar artık NeuroScience dönemini başlattılar. Yani araştırmada sinir bilimi dönemi başladı. Kafamıza bağladıkları elektrotlarla beyinimizin tepkilerini ölçümleyip, tanımlanmamış ihtiyaçlarımızı tanımlama dönemine geçtiler araştırıyorlar.

Medya, en kısa sürede, en çok bilgiye, en ekonomik fiyata ulaştığımız ürün. Ama sadece tek bir mecradan öğrenir, sorgular, araştırır, paylaşır ve gereğinden fazla o ürünü tüketmeye zaman ayırırsak ne olur ? Bu ürün, bizim tükettiğimiz değil bedelini ödeyerek kendimizi tükettirdiğimiz, bağımlısı haline geldiğimiz bir ürün olmaz mı ? Alkol, sigara, madde ve insan bağımlılığı derken şimdi en büyük tehlike bilinçsiz medya bağımlılığı unutmayın. Medyayı tüketirken, artık kendimizi tükettirmeyelim lütfen...

Pazartesi, Mart 09, 2009

HaberTürk ve Promosyon

HaberTürk'ün yayına başlamasından bugüne bir hafta geçti. İlk sayısının satışı 350.559* olarak gerçekleşti. Yayına başladığı Pazar günkü gazete satışları 5.233.360** olarak gerçekleşti. Bu bir önceki haftaya göre 446.773 adetlik bir artışı gösteriyor. Bu artışın 350.559'u Haber Türk, 67.529 adedi ise spor gazeteleri olan Fotomaç, Fanatik, Fotospor ve Fotogol'ün toplamına ait. Bu Pazar günü ise ilk gelen bilgilere göre Haber Türk'ün satışı 245.097 olarak gerçekleşti. Bu ilk güne göre 105.462 kişinin gazeteyi almaktan vazgeçtiğini gösteriyor. Buradaki temel soru; Vazgeçenlerin ne kadarı diğer gazete okuru, ne kadarı da yeni okur ? Bunun cevabını eminim Haber Türk yönetimi araştırmaya başlamıştır bile. Ancak burada gazete okurlarının promosyona son derece duyarlı olduğu bir dönemde olduğumuz unutulmamalı. Zira bunun en iyi örneği yaptığı "Unutulmaz Sinema Filmleri" ve "Kartlı Dizüstü Eğitim Seti" promosyonlarıyla Hürriyet'i yakalayan Sabah. Ayrıca Milliyet'inde 38.280 adetlik artışını unutmamak gerekiyor. Yani var olan gazete okurunun promosyona duyarlılığı devam ediyor. Burada Haber Türk'ün bazı grup dergilerini geçtiğimiz hafta gazete ile birlikte verdiğini biliyoruz.  Ama istenilen sonuca ulaşmaktan uzaktı. Çünkü diğerlerinin yaptığı ürün değeri olan promosyonlar yanında satılmaktan olan dergilerden bir demet yapmak fazlaca klasik ve etkin geri dönüşü olmayan bir yöntemdi. Ama yine de denemiş ve görmüş oldular. Bu arada Sabah'ın Türk Sineması, Altın Küre ve Oscar Filmlerinin sıkça konuşulduğu bir dönemde 59 kupona Unutulmaz 20 Sinema Filmi DVD promosyonunun son derece başarılı olduğunu söylemeliyiz. Aldıkları artı tirajın ne kadarı bu DVD promosyonuna ait henüz bilmiyoruz ama bu promosyon, okurun güncele ne kadar duyarlı olduğunun bir kez daha göstermesi bakımından üniversitelerde derslik (benim dersim içinde geçerli, bu hafta işleyeceğim) bir vaka çalışması oldu. 

Haber Türk'e tekrar dönecek olursak, yaptıkları devam filmini konuştuğum bir çok kişide, lansmana göre biraz şaşkınlık uyandırdı. Çünkü reklamın mesajı sadece Haber Türk'ün bir aile gazetesi olduğunu vurgular nitelikteydi. Ailede herkesin ilgi alanı farklı ve biz bunu biliyoruz. Tamamda bu yeni bir şey değil ki. Aynı fikri daha önce diğer gazetelerde kullanmadı mı, kullandı. Peki, yapılan filmin ürün ismini değiştirsek ne fark edecek? Hiçbir şey. Sonuç olarak geçtiğimiz bir hafta Haber Türk'ün basın dünyasına yeni bir renk getirdiğini ve havayı biraz olsun değiştirebileceğinin sinyallerini verdi. Ancak reklamveren veya temsilcisi medya ajansları geçtiğimiz bir haftalık dönemde güncel kampanyalarını bir frekans bile kullanmayarak eminim Haber Türk yönetiminin de kafasını karıştırdılar. Bu kadar yoğun duyurunun ve son teknoloji ile çıkan bir mecranın 350 bin izleyicine, bunların bir kısmı yeni okur, ulaşma şansını kaçırdılar. Diyeceksiniz ki piyasanın durumu ortada, bütçe belli, TV'lerin reklam bölümlerinin son yaptığını da biliyorsun. Bu durumda hangi bütçeyle Haber Türk'e reklam verecektik ? Size katılmayı çok isterdim ama Ağaoğlu'nun yüzde 1 ön ödemeli ve ana ödemesi 2011 olan kampanyası  ile bir haftada binin üzerinde yeni konut sattığı söylediği bir ortamda tek neden bütçe olamaz diye düşünüyorum. İlk sayıya birer hoşgeldin reklamı sonra ya fiyatlarını dediğimizi seviyeye çek desteklemeye devam edelim yada sırana geç veya bekle. Turgay Ciner'in patron olarak sırasını beklemek yerine Fatih Altaylı demiş olsada promosyon ile satışlarını düşürmemek için ne gerekiyorsa yapacağına inanıyorum. Çünkü ülkemizde Zaman dışında yüksek tirajlı hiçbir gazetenin sadece satış fiyatı ile kar elde etmesi mümkün değil. O halde reklam almak zorunda. Onun içinde ilk ölçüm sonuçlarının çıkacağı döneme kadar daha fazla gazete satmalı ve erişimini yüksek tutmalı. Yoksa moralini yüksek tutarak  beklemek zorunda...  

*Turkuvaz Medya Dağıtım **Yaysat