Salı, Temmuz 28, 2009

Dünya Birleşmiş Uluslar Birliği ve Medya-1

Bu yazımda bir öngörüde bulunmak ve güncel bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Geleceğimize... Bizi ve çocuklarımızı nasıl bir gelecek bekliyor ? Bu geleceği kimler nasıl şekillendiriyor ? Günümüz teknolojisi ile nereye gidiyoruz ? Medya geleceğimizde nasıl ve nerede olacak ?

Yaşlı dünyamızın belki de son evresi globalleşme. Bazıları bunu tek bir dünya olmak olarak tanımlıyor. Bunu ben Dünya Birleşmiş Uluslar Birliği diye isimlendiriyorum. İngilizce ifadesiyle WCUN (World Confederation of United Nations). Bu tür bir oluşumun en önemli gereksinimi olan tüm ulusların tek bir platform üzerinde iletişim kurabilmesi evresi tamamlanmak üzere. Tek bir dile doğru gidiliyor. Şu anda etkin dil İngilizce. Yani Latin harfleri. Ortak yeni para birimleri ve yeni bayraklar var hayatımızda. Dünya medyası arasındaki işbirliğini her geçen gün daha da artırıyor. Artık her yerden anında bilgi, haber ve görüntü alabiliyoruz. Para taşınabilir olmaktan çıktı. İletişimde 4G hazır. Kimlik, Ehliyet, Kredi Kartı yerine geçecek olan Cipli Kart hayatımıza girmek üzere. Bir yanda bu baş döndürücü gelişmeler olurken, diğer yanda savaşlar ve ekonomik krizler devam ediyor. Bu baş döndürücü gelişme haberleri gelişmiş ülkelerden gelirken, savaş haberleri ise gelişmekte yani gelişmesi istenmeyen ülkelerden gelmesini artık normal karşılıyoruz. Bu kriz ülkeleri birbirine daha da yaklaştırdı. Çünkü herkes zor durumda ve çözüm arıyor, kredi arıyor. Herkes birileriyle bir şeyler yapıyor yani globalleşiyor.

Düşünsenize yaşlı dünyamızı, krizler ve gelişmiş ülkeler, global bir köye dönüştürüyor. Tanım köy olunca muhtarlığı kimin yapacağı da önemli oluyor hiç şüphesiz. Çünkü muhtarlık, dünya gezeninin, insanlığın geleceğinin nasıl şekillendireceği ile yakından ilgili. Amerika yıllardır kendi kendini atadığı yerde, geçici muhtarlığını sürdürüyor. Krizle birlikte artık Çin'in de gelecekteki en güçlü muhtar adayı olduğu söyleniyor. Dünyanın muhtarlığında bir Çinli. Neden olmasın ! Zaten Çinli zengin sayısı İngiliz zengin sayısını da geçmiş durumda. Gelecekte bizim bu tablonun neresinde olacağımızı ise bazılarımız kestirmekte zorlanıyor. Ama gelecekte, ülkelerin bir eyalet gibi olacağı düşünüldüğünde isimlerinin çokta önemli olmayacağı görünüyor. Çünkü globalleşen dünyada en önemli unsur yine birey yani tüketici. Yani sizi destekleyen ne kadar insan olacağı, bunların neye inanacağı ve neyi tüketeceği, her zaman olduğu gibi yine çok önemli. Yani birey ve bireylerin oluşturduğu büyük topluluklar.

Büyük topluluklardan bahsederken yakın geçmişin imparatorluklarını hatırlatmadan geçmek imkansız. Büyük Roma İmparatorluğu, Büyük Britanya İmparatorluğu, Çin İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu. Sanki geçmişten geleceğin en kısa özeti gibi. Gerçekten öyle. Bugün bu imparatorlukların hiçbirinin olmadığı, bazılarının ise sadece sembol olarak kaldığı söylenebilir ama bu bireyin kafasında geçmişi sildiği anlamını taşımaz. Burada, geleceğimizin bu imparatorluklardan etkilenerek şekillendirilebileceğinden veya şekillendirilmeye çalışıldığından söz ediyorum.

İnsan geleceğini, en sağlıklı geçmişine bakarak şekillendirirmiş ya. Ama diyelim ki böyle bir etkileşim var ve bunun tanımını da kimse böyle yapmak istemiyor. Gayet normal. Çünkü böyle bir fikrin gerekli pazarlama yatırımları henüz tamamlanamadı. Ya da diyelim ki ben yapılanları buna çok benzetiyorum. Bu durumda dünya üzerinde nasıl bir dağılım olurdu bir düşünsenize ?

Mesela Amerika'nın Büyük Britanya İmparatorluğu'nun içinde kalacağı düşünülebilir. Çin'in ve Osmanlı'nın durumları çok daha belirgin. Bu durumda geriye kalan ulusların bundan sonra ne yapacağı ise bu yüzyılın en önemli konusu haline geliyor hiç şüphesiz. Biraz dikkatli baktığımızda yaşadıklarımız bunu doğrular nitelikte değil mi ? Mesela, Avrupa Birliği'nin Vatikan'a rağmen Büyük Roma İmparatorluğu gibi bir çatısı olamayacağı anlaşılıyor. Bunda en önemli sorun, Amerika ve İngiltere'nin Avrupa Birliği ile arasındaki ince ayrılıklarını gösterebiliriz. Ya da bazı Avrupa Birliği ülkelerinin Vatikan ile olan sorunlarından örnekler verebiliriz. Aslında Vatikan, yılar önce Avrupa Birliği'ni desteklemekle önemli bir mesaj vermişti. Uzmanlar, Türkiye'nin bu birliğin içinde hala olamamasının gizli nedeninin bu olduğunu savunmuyor mu ? Bu gizli neden, tüm protokollerin imzalanması ve denilenleri harfiyen yapılmasına kadar rafa kaldırılmış durumda. Belki o güne kadar gerekli pazarlama yatırımları da biter. Ama bugün, ülkemizle ilgili insan hakları, darbe, baş örtüsü gibi nedenlerin fazlaca medya üzerinden tartışılmasının bir nedeni belki de bu. Biz medya üzerinden tartışıyoruz. Onlar toplantılarda bizim medyanın yaptıklarını savunmalarına delil diye koyuyorlar. Artık medya üzerinden herşeyi konuşabiliyor, haklıyı haksızı hemen ayırt edebiliyoruz. Çünkü vaktimiz yok. Bilgiyi alıyoruz, karar veriyor ve
hemen konuşmaya başlıyoruz. Şip şak ya da beş dakika da bizim takım, Beşiktaş gibi...

İmparatorlukların en büyük gücünün insan olduğu ve onların da gücünü inanç birliği ile şekillendiğini tarih gösteriyor. Burada globalleştiği düşünülen yaşlı dünyamızda eski imparatorluklar ve düşüncelerinin yok olduğunu bir an kabul edersek Yahudi ve Hristiyan lobisinin gücünün temellerinin neden halen çok güçlü olduğunu ve bunu nereden geldiğini nasıl açıklayacağız ? Ayrıca Fettullah Gülen Hareketi olarak isimlendirilen ve İslamiyeti temel alan hizmetleri Yahudi ve Hristiyan lobisinin bu kadar yakından araştırmasını ve çözümleyebilmek için verdiği desteklere ne diyeceğiz ?

Osmanlı İmparatorluğu tam altı yüzyıl hüküm sürdü. Yani altmış yaş ortalamasından düşünürsek tam on kuşak. Onbeş yaş ortalamasından düşünürsek kırk kuşak. Dile kolay. Bir başka ifade ile dünyanın en etkin imparatorluğunun dağılması sonrasında daha ilk yüzyıl yeni bitmiş. Dünyanın bizleri hala fes, tesbih, lokum ve göbek dansı ile tanıması normal değil mi ? Biz ne kadar da yeni Osmanlıları; ülkesi Türkiye, etnik kökenleri Türk, Kürt, Tatar, Çerkez... diye isimledirerek yeni farklı görsel semboller oluşturmaya çalışsakta onlar buraya geldiğinde yine fes, tesbih, lokum almaya ve göbek atmaya devam edecekler. Yani eğitim ve modernleşme ile bu sembollerin doğrudan bir ilişkisinin olmadığını söylüyorum. Beyin bir şeyi tanımlarken neye benzediğini, sesini, kokusunu ve sembollerini/logolarını ve tarihini önemser biliyorsunuz.

İmparatorlukların parçalanarak etnik kökenlerine göre bağımsız ülkeler haline geldiğini ve sonrada ekonomik diye bahsedilen nedenlerden dolayı birleşerek tekrar ülkeler birliği oluşturmaya çalıştığını Avrupa Birliği örneğinde yaşıyoruz. Eğer gelişmiş ülkeler aralarına bölgesel avantajları olan bazı gelişmekte olan ülkeleri alarak bir birlik oluşturuyorlarsa bunun sadece ekonomik olamayacağını herkes bilir. Malesef fikir öyleydi ama uygulaması öyle olamadı gerçeğini .

Diyelim ülkeler şu veya bu şekilde birleşmek zorunda ve birleşiyorlar. Yeni dünya haritası da bu arada şekilleniyor. Yakın değil belki orta ve uzun vadede dünya üzerinde öncelikle altı (Britanya, Avrupa, Osmanlı, Çin, Japonya ve Rusya) sonra üç (Britanya, Çin ve Osmanlı) sonrada Doğu ve Batı diye iki büyük topluluklar birliği kalması gayet akla yakın görünüyor. Ama diğer taraftan biz o günleri malesef göremiyeceğiz demek oluyor. Burada imparatorluk isimlerini sadece eski ifadeleriyle kullanıyorum. Çünkü öngörümdeki temel yaklaşım şu: Bir imparatorluk hangi gereksinimden dolayı ortaya çıkar ? Ne kadar bölgeyi, nasıl etkiler ? Kaç yıl devam eder ? Ne kadar insan, bu çatı altında neler yapar, nasıl yaşar ? Hepsinden önemlisi bu kadar insanı bir arada tutan ve alınan kararların uygulanmasını sağlayan güç nedir ? Konunun ekonomik ve sosyolojik boyutundan bahsediyorum. 4G gibi teknolojilerin konuşulmadığı, insan aklının değişimle gelişmeye devam ettiği, Adem ile Havva'dan bu güne insanın biyolojik bir evrim geçirmediği, Mısır piramidlerinin esrarını koruduğu, ölümün dışında bütün hastalıkların ilacının bulunabileceğinden bahsediyorum.

Buraya kadar diyelimki normal. Peki tehlike nerede ? Gelecekte insanlık için en büyük tehlikenin, tüm iletişim teknolojilerinin ağırlıklı olarak tek bir zemin üzerine inşa edilmesi olduğunu düşünüyorum. Belki de 3. Dünya Savaşı'nın çıkış nedeni olacak kadarda önemsiyorum. Çünkü medyanın teknik alt yapısından bahsediyorum. Şöyle bir düşünelim, bugün medyanın kullandığı alt yapı kaynakları ne kadar sınırlı veya sınırsız ? Basılı medyanın kaynaklarının sınırlı olduğu artık biliniyor. Ama ormanınız varsa basılı medya üzerinden iletişim kurmaya devam edebilirsiniz. Dünya nüfusu hızla artıyor ? Kişi başı toprak azalıyor. Peki ya elektronik medyanın kaynakları ? Bununda sınırlı olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bilmiyoruz. Kullandığımız teknoloji, bizim kontrolümüzde olmayan bir kaynağın üzerine inşa edildi ve edilmeye devam ediyor. Diyelim ki bu da normal. Ama bu bizim kaynağı sorgulamamızı engellemiyor. Yani dün karasal bugün ise uydusal/dijital sistemlerin ana kaynağı gerçekten bizi ne kadar idare edecek? Bu kadar dijital olmamız ne kadar sağlıklı ? Bu teknolojinin üzerine inşa ettiğimiz medya iletişimi bir an da bilinmeyen nedenlerden dolayı kesilirse bizi nasıl bir gelecek bekliyor ? Petrolün tükenip güneş enerjili veya hidrojenli arabaların geleceğinden bahsetmiyorum. İnsanlar arası iletişimden bahsediyorum. Geleceğimizden söz ediyorum. Dünya Birleşmiş Uluslar Birliği'nin medya üzerinden iletişiminden bahsediyorum. Yani yakın gelecekte insanlığı bekleyen Büyük Medya Krizinden bahsediyorum. Ne dersiniz onunda üstesinden gelebilir miyiz ? Yoksa sonrası kıyamet mi ?

(Devam edecek)