Pazar, Şubat 06, 2011

Cicim ayları Cami’de başlamaz...


Ertuğrul Özkök’ün bugünkü “Camide Başlayan Cicim Ayları” yazısını okuduktan sonra artık kendisinin İslamı öğrenmesinin bir zorunluluk olduğuna inanıyorum. Yanlış anlaşılmasın İslam uzmanı olsun demiyorum. Söylediği siyasal İslam’ın “otoriterleşme” sorununu yaşamaması için öneriyorum. Kendisine bugün yaşananların gerçekten nasıl tanımlanması gerektiğini İslam’ı iyi öğrendikten sonra bir daha düşünmesi ve yazması gerektiğini söylüyorum.

Kırk Yıldır Siyasallaşamayan İslam

Kırk yıldır bu ülkede siyasal İslam’dan söz edilir durur. Artık herkes bir normal İslam, bir de siyasallaştırılan İslam olduğuna inanıyor olmalı. Ee kırk kez söylersen olurmuş misali. Oysa İslam bir yaşam biçimidir ve kimsenin tekelinde değildir. Yani kırk kez söylenerek, tartışılarak olacak şeylerden biri değildir. İslam siyasallaştırılamaz. Sayın Nihal Bengisu Karaca’nın da dediği gibi bazı yöneticiler aynı din üzerinden iktidarlarını meşrulaştırmaya çalışabilirler veya dini despotluklarına alet etme uğraşına girebilirler. Bu İslam’la kesinlikle özleştirilmemesi gereken bir durumdur.

Allah kendi dininin tek koruyucusu olduğunu söylüyor zaten. Gönderdiği peygamberlere bile sadece tebliğ etme ve örnek olma görevi verdiğini bildiriyor. Son Peygamberde bilindiğine göre sayın Ertuğrul Özkök’ün korkmasına gerek yok yani.

Dijital bir çağda neyi tartışıyoruz?

Peki biz kırk yıldır neyi tartışıyoruz? Kırk yıldır söyleye söyleye siyasallaşmayan ama birileri tarafından hala siyasallaştırılmaya çalışıldığı söylenen bir inançtan, yaşam biçiminden söz ediyoruz. Hem de her şeyin sorgulandığı, tartışıldığı ve bilgiye olan açlığın her geçen gün arttığı dijital bir çağda.

Burada aslında cevap bekleyen sorular şunlar olabilir mi? Dün, İslam'ın siyasallaşma tehditi altında olduğunu tartışılması kimlerin işine yaradı? İslam'ın siyasallaşması yarın kimlerin işine yarar?  İslam böyle bir çağda gerçekten insanlar tarafından siyasallaştırılabilir mi? Siyasallaşmasından kasdedilen gerçek istek ne? Siyasallaştıran insanlara ne kazandırdı, ne kaybettirdi?

Müslüman Liderin Tahrir Meydanı

Yıllardır İslam’ı temsil ettiğini söyleyen bir hükümet başkanına Tahrir Meydanı’ndaki halkı neden baş kaldırdı? Bu başkaldırı da İslam’ın rolü nedir? Amerika’nın yakın müttefiki olan ve İsrail için yıllardır iktidarda kalması için desteklendiği söylenen bir liderin serveti ile düştüğü durumuna bakın? Burada 30 yıldır kurduğu özel polis teşkilatı ile ülkesini bir korku cumhuriyeti gibi yöneten bir İslam liderinden bahsediyoruz.

Diğer taraftan dünkü Mısır’da neleri savunduğu, nasıl bir yaşantısı olduğunu bilmediğimiz bir Amr Şalakani’nin  “ Türkiye’de çok politikleşmiş, sosyal hayattan kopmuş, koptukça da biraz ciddileşmiş bir cami kültürü var. Oysa bizde insanlar camilerde takılır. Namaz kılmadan da takılır bazen. Daha bir hayatın içindedir” sözleri İslam’ın ve Cami’lerin insan hayatında olması gereken gerçek yerini mi gösteririr? Şalakani kardeşimiz İslam konusunda ne kadar ilim irfan sahibidir? Bileniniz var mı?

İslam için yeni bir çağ başlıyor

Peki bu kişinin söylediklerini Ertuğrul Özkök’ün yazısına rasyonel olarak alması ne kadar rasyonel? Bunları söylerken “otoriterleşme”  diye bahsedilen tanıma karşı çıktığım ve hükümeti desteklediğim anlaşılmasın lütfen. İnsanların İslam’ı siyasilerden ve medya mensuplarından öğrenmeyi reddettikleri yeni bir çağa girdiğimizi söylüyorum. Kimsenin İslamın bekçiliğine soyunamayacağından bahsediyorum.

Eğer siyasiler ve medya mensupları da bu çağa ayak uydurmak istiyorlarsa İslam’ı gerçekten öğrenmeleri gerektiğini söylüyorum. İslam’ı tam öğrenmeden rasyonel diye yazdıklarının çakma olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu ve başka düşünceleri akla getirdiğini söylüyorum. Yıllardır bizi trenlere sadece siyasilerin değil, medya köşerlerininde bindirmeye çalıştığını sonra istediği istasyonda inmeye zorladığından bahsediyorum. İslam’ı okuyan öğrenen, inanan ve yaşamaya çalışan insanların duygusallıklarının aptallıkla karıştırılmasının büyük bir hata olacağını söylüyorum. Şekil a Tahrir Meydanı diyorum.

Ertuğrul Özkök, Nuray Mert gibi yazarlarımızın bu yeni çağda İslam’ın siyasallaşmasını veya siyasal İslam’ın otoriterleşmesinden endişe duymadan önce hiç olmazsa hükümetten daha fazla İslam’ı bilen insanlar olmalarını ve rasyonellerini kaynaklarından vermelerini öneriyorum. Çünkü ötekilerin adı siyasetçi, onların ki ise medya mensubu. Uzman değillerse yazmasınlar diyorum.


İslam “medyatikleştirilme” tehdidi altında
Ertuğrul Özkök’ün kendi sözüdür. “Herkes her konuda yazamaz, yazmamalıdır. Herkesin bir uzmanlık alanı vardır o alanda yazmalıdır” Peki kendisinin gerçek uzmanlık alanı nedir? Siyaset mi, yoksa İslam’mı? İslam uzmanı olmadığını yazısında kendi söylüyor zaten. O zaman uzmanlık alanı siyaset. Tamam. O zamanda kendisinde yıllardır uzmanı olmadığı bir konu ile uzmanı olduğu konuyu karşıtırarak İslam’ı “medyatikleştirme” ye çalıştığını itiraf ediyor demektir. İslam’ın uzman olmayan kişilerce medyatikleştirilmeye çalışılması da bu ülke için ciddi bir sorun ve tehdit değil mi? Peki hangisinden daha fazla endişe duymalıyız? İkisinden de...

“Dünya bir ikamet yeri değil, sonunda bırakılıp gidilecek olan bir konaklama yeridir. Allah Teala c.c., Adem a.s.’ı cennetten dünyaya bir ceza olarak indirmiştir… Öyleyse sen de dünyadan sakın ...”*

Cicim ayları Cami’de başlamaz

Bindiğimiz veya birilerinin bizi bindirmeye çalıştığı trenlerin “ihtiras tramvayı mı yoksa demokrasi treni mi “ olduğundan önce çocuklarımızla daha demokratik, daha özgür, daha çoğulcu, daha hoşgörülü bir tren yolculuğu yapmak istiyorsak, siyasallaşmasından veya otoriterleşme tehdidinden İslam’ı medyatikleştirerek kurtaramayız. Her şeyden önce yazdığımız konuyu yani İslam’ı iyi bilmeliyiz değil mi? İyi bilince cicim ayları diye ifade edilen şeylerin Cami’de başlamıyacağını, bunun da böyle ifade edilmeyeceğini bilir ve ne kadar süreceğini merak etmeyiz.

Kısa konaklama yeri olarak tasvir edilen ve kendimizi korumamız gerektiği söylenen bu dünya tren yolculuğunun ne kadar sürdüreceğimizi bilmiyoruz belki ama zamanı geldiğinde hepimizin indiği istasyonun aynı olduğunu biliyoruz.




*Hasan Basri rh.a’ın Ömer b.Abdülaziz rh.a’e yazdığı bir mektuptan...