Salı, Ocak 20, 2009

Ertuğrul Özkök'ü Eleştirmek

Hergün bayiden aldığım iki gazetenin içinde ilk okuduğum köşe yazısı Pazartesileri hariç Ertuğrul Özkök'e ait. Pazartesi günleri de Ekrem Dumanlı’nın medya yazılarını okurum. Ertuğrul Özkök’ü onbeş yıldır haftanın altı günü okumama rağmen tabi ki katılmadığım hatta olumsuz eleştirdiğim bir çok yazısı vardır. Ama ülkemizin en önemli gazetesinde en zor köşeyi yazan ve bunu ısrarla devam ettirebilen bir kişinin önce takdir edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Beni tanımayanlar için amacımın, ne Hürriyet’in ne de kendisinin reklamını yapmak olmadığını söylemeliyim. Buna ne onların ne de benim ihtiyacımız var. Eğer bir tanım yapmak isterseniz bunu başarılı kurum ve kişiye saygı duymak olarak isimlendirebilirsiniz.

Özkök’ün yazılarının çok azında gerçek duygu ve düşüncelerini görebildiğimi düşünüyorum. Onu okurken kelimelerinin arasında kaybolan her kelimeyi her şapkasıyla tekrar okuyan yalnız bir adam görüyorum. Sanki kimse onu anlamıyormuş gibi. O’da bunun farkındaymış ve yapacakta fazla bir şeyi olmadığı için kafasına göre yaşıyormuş gibi. Bunu uzun yıllar yazdıklarını takip eden bir iletişimci olarak söylüyorum ha. Siz buna tarifsiz bir üslup veya yıllardır çok şapkalı yaşamın arabeski diyebilirsiniz. Şapka derken de buradaki doğru kelimenin kimlik değil şapka olduğunun altını çiziyorum. Şapka sayısının çokluğunu laf olsun diye de söylemedim bilesiniz. Ayrıca kendisini diğer yayın yönetmenleri ile hele hele o köşerlerle karşılaştırılmasını haksızlık olarak değerlendiririm. Bunun kendisinden önce biz gazete okurlarına bir haksızlık olduğunu düşünüyorum.

Evet her genel yayın yönetmeninin içinde mutlaka bir köşer gizlidir. Ama günün birinde ya köşerlikten ya da genel yayın yönetmenliğinden vazgeçmemişler midir ? Ama Özkök, yıllardır her ikisini birden her ahval ve şeraite rağmen yapmaya devam etmiştir.

Ülkemizdeki hiçbir genel yayın yönetmeninin Özkök kadar çok şapkası (kimlik değil) yoktur belki. Yazdıklarını okuduğunuzda aynı anda farklı farklı şapkaları bir arada ustalıkla (aynı zamanda sosyolog ya) kullandığını görebilir ve bu özelliğinden dolayı da onu düzeysizce eleştirebilirsiniz. Hatta aynı konuda yazdığı bir sonraki farklı yazısını buna örnek olarak da gösterebilirsiniz. Bu yazdıklarına bakarak kendisini şapkasız veya daha medyatik laflarla eleştirebilirsiniz. Ama bu sizin doğru olduğunuz anlamına gelmez unutmayın.

Eğer olumsuz eleştirmek istiyorsanız, Hürriyet gibi bir gazetede yazan genel yayın yönetmeninin, neyi nasıl niçin yazdığından çok, bunların ne kadarının onun gerçek duygu ve düşüncesi olduğunu sorgulayarak işe başlayabilirsiniz. Neden kendi ismiyle grubunun fikirlerini yazdığını araştırabilirsiniz. Peki ismini kullanmasa herşey normal mi olacak diyebilirsiniz. Evet normal olacak. Kendisinin çok şapkası olması ne kadar normal ise o kadar normal olacak. 

İsmiyle yazdığı yazılarda kendi görüşlerini, isimsiz yazdıklarında ise grubunun görüşünü yansıtmasında bir sakınca olamaz. Yani reklamın haberden ayırmak için koyduğumuz zorunlu “Bu bir reklamdır” ifadesi gibi.

Diğer taraftan yıllardır bu kadar zor bir görevi ısrarla yapmaya çalışan bir yöneticinin hala nasıl kendisi olmaya devam edebildiğini tartışabiliriz. Hürriyet’in genel yayın yönetmeni başka biri olsaydı, Hürriyet’in ve ülkenin son onbeş yılının farklı olup olmayacağını sorgulayabiliriz.

Gazetecilerin yıllarca çalışıp genel yayın yönetmen olduktan sonra neden okur ve reklamveren gözünde popülerliliklerini yitirdiklerini ve bunun dünyadaki örneklerini araştırabiliriz.

Genel yayın yönetmenliği sırasında düzenli köşe yazarlığı yapan yöneticilerin kaçının zirvedeyken görevi başka bir arkadaşına teslim ettiğini tartışabiliriz. Yirmialtı yaş ortalaması ile Avrupa ve Amerika’nın çok altında olan bir ülkede medyaya güvensizliğin ne kadarının genel yayın yönetmenlerinden kaynaklandığını araştırabiliriz… Yani asıl konu bireysel değil anlatabildim mi ? Olamaz da. Olmamalı da.

Özet olarak artık ülkemizde gazete mecrasını Hürriyet, gazeteciliği de Özkök üzerinden değerlendirmekten vazgeçmeliyiz. Bu onlar için ne kadar gurur verici ise rakipleri, reklamverenler ve okurlar için de eminim o kadar düşündürücü. Düşündürücü de olmalı. Çünkü rakiplerinin açık ara önünde olması karlı ama sağlıklı değil. Tabiki bu farkın yıllardır kapanmamasının Özkök’e maddi ve manevi getirileri olacak. O da bundan keyif alacak ve bunu bize hissettirecek. Başarılı kurum ve kişilerin keyif ve mütevazilik şekline de saygı duymalıyız. Bu arada, oraya adaysanız sizde keyif ve mütevazilik çizginizi çok geç olmadan belirlemelisiniz.

Çok şapkalı yazılarını okuduğunuzda, başarısızlığın hırsıyla hareket etmemeli, yazıda sürekli uygunsuz bir şeyler aramamalısınız. Bunun yerine rakiplerinin neden güçlü ve başarılı olamadığını sorgulayabiliriz.

Çokomik gibi her yerde onu görmek ve düzenli cevap vermek yerine hedeflerinize ve kendi işinize bakabilirsiniz. Eminim önümüze baktığınızda, Hürriyet ve onun çok şapkalı genel yayın yönetmeni de yıllardır özlemini duyduğu gerçek rakiplerini görebilir ve düşündüğünüz ve varsa olumsuz eleştirdiğiniz bir çok yönünü hızla düzeltiğini görebilirsiniz. Hürriyet’i ve Ertuğrul Özkök’ü beğenmeyebilirsiniz ama bu onları okumanızı engellememeli. Çünkü tam anlamak ve tamamlamak için önce karşınızdaki kişi veya kuruma ve de görüşlerine saygı duymalısınız. Ayrıca, gerçek başarı için onlardan daha çok kişinin beğenisini kazanmalısınız. Elde edemediklerinizi düzenli olarak olumsuz eleştirir ve kötülerseniz hepsinmin bir bumerank gibi size birgün geri döneceğini unutmamalısınız. 

Eğer kendiniz için istediğinizi başkası içinde isteyebiliyor, olumlu tutum, orta ve uzun vadeli doğru stratejilerle ve asla vazgeçmeyecekseniz işe tekrar başlayabilirsiniz.  O zaman yapacak daha çok işiniz olduğunu görebilir ve kendinizle bir anda barışabilirsiniz. Kendinizle barışmaya ve yaratılışımızın üstün yeteneklerini doğru kullanmaya ne dersiniz ?