Çarşamba, Mayıs 06, 2009

Mardin'de Öldürülen Bebelerimiz ve Medyanın Sınavı

Dün Türkiye, Obama ziyaretinden sonra dünya medyasına bu kezde Mardin'in Bilge Köyü'ndeki Katliamla haber oldu. Öldürülenlere Allahtan rahmet kederli ailelerine sabır diliyorum. Haberi The New York Times, Reuters kaynaklı olarak "41 People Are Killed in Wedding Attack in Turkey", AFP ise "Eight charged over Turkish wedding party massacre" diye verdi. 

Bugün konuyla ilgili okuduğum haber ve yorumlarından sonra bebeleri, anneleri, gencecik imamı ve arkasında saf tutan cemaati secdedeyken kuşunluyanlar acaba ne kadar medya tüketicisiydi diye düşündüm.  Acaba hangi gazeteleri okuyor, hangi TV dizileri ve programları düzenli seyrediyorlardı ? Örneğin bu kişiler Hürriyet, Sabah okurmuydu ? Mesela Ayşe Arman, Ahmet Hakan, Engin Ardıç, Bekir Çoşkun, Mehmet Yılmaz, Hıncal Uluç'u kaç kez okumuşlardı. Ya da Kurtlar Vadisi, Arka Sokaklar, Adanalı, Elveda Rumeli gibi dizilerden hangisini düzenli seyrediyorlardı ? Acaba bunlardan nasıl etkileniyorlardı ? Öyle ya içinde sevgi olmadığını, şeytanlaştığını ( çünkü ancak o, içindeki nefretle annesinin karnındaki doğmamış bebelerimizi ve bir insanı ibadet sırasında öldürebilir )  düşündüğüm bu insanlar; nasıl bir strateji ile böyle bir katliamı yapabildi ? Bu katliam planını yaparken hangi tecrübeden, olaydan veya filmden etkilendiler ? Köyün kökünü kurutacaklarından nasıl bu kadar emin oldular ? Eğitim düzeylerinin düşük olduğu düşünülen bu insanlar, katliam yapmadan önce en son hangi haber yada dizide keyiflendiler ?

Bunların cevabını bilmiyorum. Ama bugün Bekir Çoşkun "Tayyip Dekorasyon", Ahmet Hakan "..b.k'lu şiir..", Ayşe Arman "Londra Notları ve Dian Hanson'un penis kitabı", Engin Ardıç "...orasını burasını çekiştirme" Hıncal Uluç "Çetin Ağabey..."yi yazdığını biliyorum çünkü hepsini okudum. Tam bir hayal kırıklığına uğradım. Bilmem anlatabiliyormuyum ! Onların üslubuyla söyleyeyim 'Hooop, hişşşt ortada tarihin kara sayfalarına yazılan bir katliam var hanımlar, beyler' Birçoğunuz ne yazsam gündem olur, diğerleriniz ise geleceğin yeni nesliyiz diye ortalarda dolaşıyorsunuz ama yazdıklarınıza bakın. Birçok olayda birinci dakika topa giren siz değil misiniz ? Bu olayı yazmak için, olayların gelişmesini ve somut verilere ulaşılmasını mı yoksa herkes yazdıktan sonra esinlenmeyi mi bekliyorsunuz ?  Ya da şu ana kadarki gelişmelerden  kendi üslubunuza uyan medyatik bir yön bulamadınız. Hangisi acaba !

Peki bölgeden sıcak haber geçen  TV muhabirlerine ne demeli !  Hala tecrübelerini değil tecrübesizliklerini konuşuyoruz. NTV de izlediğim röportajda katliamdan sağ kurtulan ve olayın şokunu üzerinden atamamış bir çocuğumuzu ekrana çıkartıp korkusunu ve acısını tekrar yaşatarak nasıl bir habercilik yapıyorlar ? Bu röportajlardan ödül almayı düşünen bu arkadaşlar acaba hangi mektepten mezun ve hangi haber müdürüne bağlı çalışıyor ? Bu röportajları böyle yayınlayanlar acaba katliamı önceden haber alsalardı, canlı katliam yayını yapmak isterler miydi ?   

Bunları bir kenara bırakıp şu ana kadarki gelişmelerde önemli bulduğum iki kişinin ve görüşünün altını çizmek istiyorum. Birincisi Ertuğrul Özkök'ün empatik bir yaklaşımla "Kendimi Sevgi'nin Yerine Koydum" başlıklı yazısı, ikincisi ise Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Serdar Bedii Omay'ın Canlı Gaste'ye açıklaması. Özellikle Rektörün "...açıklaması çok zor, biz de 'acaba neden oldu ?' diye çözmeye çalışıyoruz. Bu bizim görevimiz..." açıklamasını çok önemli buluyorum. Bu olayın neden olduğunu bölgenin sosyolog, psikolog ve akademisyenlerini bir araya getirerek çözmeye çalışan bir rektör.  Sayın Omay, bu katliamın oluşmasını bölgenin müzminleşmiş gelenek ile modernleşme arasındaki çözümsüz sosyal problemlerin bir yansıması olabileceğini düşünüyor. Olayı, kadim geleneğin getirdiği kutsalların ortadan kalkması ancak modernleşmenin getirmesi beklenen belli bir etiğin, moral değerlerin insan ruhuna nüfuz etmemesinin meydana getirdiği sosyal şizofrenik bir hadise olarak görüyor. "Bizim için çok önemli bir uyarı, bu kadar beklenmedik bir uyarının üzerine çok ciddi gitmek ve sosyal araştırmaları derinleştirmemiz lazım. Bu olayı açıklamamız gerekiyor" diyor. Düşünebiliyormusunuz, bir akademisyen kendi bölgesinde meydana gelen bir katliamın hemen sonrasında kendilerine düşen görevi hiç çekinmeden söylüyor ve sorumluluk alıyor. "...husumet yerine sevgiyi öne çıkarmalıyız, diyalogla, muhabbetle ve bilimle insanların cehaletini izale etmeliyiz" diyor. Kendisini ayakta alkışlıyor ve diğer bütün rektörlerimize de örnek olmasını diliyorum. 

Ertuğrul Özkök'ün empatik yaklaşımı da çok önemli. Diyeceksiniz ki ölen hatta katledilen bir kişinin yerine kendini koymak empatikmiş gibi görünse de çok duygusal değil mi ? Olabilir ama içinde husumet olan insanlara sevgiyi hatırlatmanın başka nasıl bir yolu olabilir. İnşallah bu yazı, bazılarımızın yeni sosyal projeler oluşturmasına yardımcı olur. Sayın Özkök ve Omay'ı ülkemizde törelerin cahilce yorumlarla geldiği noktaların bir daha katliama dönüşmemesi için bir araya gelmelerini rica ediyorum. Bu örnek davranışı hızla göstermelerini ve diyalog için iletişim mecralarının önüne çıkmalarını öneriyorum. Hızla diyorum, çünkü bu tür olaylar, hele medyaya yansıyan şekliyle, potansiyeli olanları tetikleyerek başka katliamlara zemin hazırlayabileceğini unutmayalım.
Son bir söz; sevgili yeni nesil gazeteci veya köşerlerim; bir katliam, sizin gibi herşey hakkında yorum yapanları bu kadar mı ilgilendiriyor ? Peki o zaman 20 yılını genel yayın yönetmenliğinde geçiren Ertuğrul Özkök'ü neden bu kadar ilgilendiriyor ? Gelecek sizseniz, böyle geleceğinizden emin misiniz ?