Çarşamba, Mart 01, 2006

Turk Medyası 6, Türkiye 0

FIFA Disiplin Komitesi, beklenen kararını dün akşamüstü açıkladı. Altı resmi maçı tarafsız sahada ve seyircisiz oynama cezası aldık. Bu kararı popüler gazetelerimiz bugün okurlarına birinci sayfalarından şu çarpıcı başlıklarla duyurdular: Hürriyet "İnsafsız Ceza", Sabah "Seyircinin Suçu Ne ! ", Posta "Ceza Çok Ağır Avrupa Hayal", Milliyet "FIFA'dan Çok Ağır Fatura", Vatan "FIFA Tarihinin En Ağır Cezası", Akşam"FIFA Başımıza Çuval Geçirdi". Aynı haberin spor sayfalarındaki dokuz sütuna manşetleri ise daha çarpıcıydı; "FIFA'dan Tarihi Tekme" Posta, "Assaydınız Bari" Hürriyet, "Bunun Adı İhraç" Sabah, "İhraçtan Döndük" Milliyet, "Ucuz Kurtulduk" Vatan, "Ceza Değil İnfaz"Akşam... Medyamızın her aşamasına tanıklık yaptığı ve milli olamadığı bu tarihi spor ayıbımızda, FIFA'ya bu kararı almasında her türlü yardımı yaparken bir de bu işin tüm sorumlularını hemen ertesi gün istifa ettir-ebil-seydi bu manşetleri atmakta haklı olabilirdi. Ama halen milli duygularını ateşlemeye çalışan başlıklar atıyor. Sonra da her zaman ki sorumluluğu (!) ile "bu benim işim diyerek" bunları da haber yapacak. Belki de şu sıralar, ateşlediği bir aklı evvelin FIFA binasına protesto saldırısında bulunmasının hayalini bile kuruyor olabilirler. Bu kararın alınmasına neden olan diğer müsebbiblerinin halen vatandaşın alın teri ile ödenen maaşlarını almaya devam etmeleri milli medyamızın ayıbı değil de nedir ? Eğer herşeyi yaptıklarını ama buna rağmen ilgili kişilerin istifa etmediklerini düşünüyorlarsa, spor medyamızın gücünü kamuoyu nerede hangi olaylarda ve nasıl anlayacak ? Kendine yıllar önce bulduğu dev bir aynanın önünde sürekli yönetme ve herşeyi haber yapma isteğiyle yaşaması mümkün mü ?

Pazartesi, Şubat 27, 2006

Deneme-1" Kendini Bulmak"

"Zafer ve Kurtuluş mahallelerinin o yol ayrımındaki soğuk ve metal rengi elektrik direğinin altında, en yakın arkadaşım Orhan ile birlikte ıslanıyorduk. Aylarda Nisan dı. Konuştuklarımızın sadece cevapsız sorulardan oluşması içimizi olduğu kadar, sanki gökyüzündeki bulutları da karartıyordu. Orta ikinci sınıfta, bir elimizde ıslak resim dosyaları diğer elimizde ise ağır bir okul çantası ile orada bir saate yakın ıslanarak konuşmuştuk. Yağmur şiddetini tekrar artırdığında evden merak edeceklerini düşünerek ayrıldık. Kıbrıs Barış Harekatı daha yeni bitmiş, karartmadan kalma kalın battaniyeler bazı evlerin cam kenarlarında, çivilerin ucunda hala duruyordu. Seksen ihtilaline ise daha 5 yıl vardı. Eve gittiğimde salonun bir köşesinde sessizce başlayan iç çekişlerim, yerini yüksek ve tanımsız bir ağlamaya bırakıyordu. Nedenini bilmediğim bu ağlama boyunca annem, birşeyler söyleyerek beni teselli etmeye çalışıyordu. Ama annemin ne dediğini duyamıyordum. Sabit aralıklarla sadece "bilmiyorum anne" dediğimi hatırlıyorum. Yıllarca sonra bu olayı hatırladığımda kendimi aradığım o ilk günlerin bol yasaklı, biraz Kemalettin Tuğcu'lu, bol ezberli, çıtak imamlı, çok çalışmalı, az paralı, Kütahya kömürlü, Tarkan'lı ve Ankara-Eskişehir arasında geleceksiz bir kasabada olduğunu hatırlıyorum...