Perşembe, Eylül 24, 2009

Ertuğrul Özkök ve Aradığı İnanç...

Ertuğrul Özkök'ün bugünkü yazısı  (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12539930.asp?yazarid=10&gid=61 ) için yarın karşı mahalleden yine farklı yorumlar okuyabiliriz. Umre dönüşünde yazdığı bu yazıları dikkatlice ve sabırla takip etmek gerektiğini düşünüyorum. Zira sayın Özkök,  inanç konusunu satırlarında paylaşmaktan kendini alamıyor. Bunun bir çok nedeni olabilir. Yakın bir tarihte Umre'ye gitmesi konunun beyninde tazeleğini koruduğunu gösterebilir. Umre ile ilgili yaptığı yazı dizisinin 4 Eylül 2009 tarihli sayısında (http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=12410788&tarih=2009-09-04 ) "Oysa ben 1970'li yıllardan itibaren kendimle barışmayı Katmandu'larda, Marakeş'in arka sokaklarında, Tibetli rahiplerin mabetlerinde, Hinduların arasında, Route 66'larda aramaya çıkmıştım. Müslüman doğmuştum, ama hayat beni, İslam'ın kutsal topraklarındaki arayışa hayatımın epey geç saatlerinde çıkarıyordu." diyor. Duygularını bu kadar açık paylaşabilen bir sosyolog gazetecinin inançlarını sorgulamaya devam etmesi normal değil mi ?  Bu nedenle Özkök'ün Dan Brown'ı kaynak göstererek sorguladığını kendi içinde de sorgulamadığını bilemeyiz değil mi ? Diğer taraftan büyük bir tartışma başlattığını düşündüğü Dawkins'in kitabını hangi bilgi ve duygularla okuduğunu veya okuduğumuzu unutmayalım.
Evet  cahiliye dönemlerinden bugüne çok şey değişti ve değişmeye de devam ediyor. Teknolojinin baş döndürücü yükselişine rağmen dünya üzerindeki inanç etkisinin neden arttığını tekrar düşünmek ve tartışmaya açmak gerekiyor. Öyle ya yıllardır bilim bilgisizliğimizi ilim ise hep korkularımızı sorgulamadı mı ? Bizim gibi kaç kuşaktan kitaplar ve bilgiler saklandı dersiniz ?  Şimdi ise teknoloji ile geldiğimiz noktaya bakın. Bazılarımız gezegenimizde  Musevi, Hıristiyan ve Müslüman nüfusu toplayarak şu temel soruyu soruyor olabiliriz;  Tanrı'ya inanan bu milyarlarca insan ve ataları yüzyıllardır yanılıyor olabilir mi ?  Elbette hayır. Ama O güne kadar farklı hayatlar yaşadığımızı unutmamalıyız. Saygı duyacak, zorlamayacak, zorlaştırmayacak, kolaylaştıracağız. Ne söyleyeceksek, doğru söylecek ama söylerken de karşınızdakini incitmeyeceğiz.
Bu arada Özkök'ün yazısında tek Tanrı'lı dinlerin dayandığı gerçekleri neden "hikaye" olarak adlandırdığını ve kelimeyi  kalın yazdığını sorgulayabilirsiniz. Ama bunu sorgularken kendisinin de herkes gibi bir "hikayesi" olduğunu unutmamalıyız.  Ayrıca bugünkü Musevi ve Hristiyanlarına bazı "hikaye" lerin atalarından miras kaldığını unutmayalım. Oysa Tanrı isteseydi onlara da sizin gibi bir hayat verebilirdi değil mi ?
Teknoloji ve bilim ilerledikçe merak edenler sorularına o doğru cevapları bulacaklardır. Bu O güngelene kadar sürebilir değil mi ? Örneğin Hürriyet Gazetesi'nin 7 Eylül 2009 tarihli sayısının Dünya Haberleri sayfasında "İnsan Doğuştan Tanrıya İnanıyor" diye bir haber yayınlandı.(http://www.hurriyet.com.tr/dunya/12428665.asp?gid=229) belki okumuşsunuzdur. Bu habere göre araştırmanın sahibi olan Bristol Üniversitesi Gelişim Psikolojisi Profesörü Bruce Hood'a göre(http://brucemhood.wordpress.com ) inançları terk etmeye çalışmak nafile. Ayrıca Martin Linstrom'un "Buy-o-logy"  kitabındaki araştırmaları hatırlayın. Bruce Hood'un Hürriyet'teki haber aynen şöyle;
"Yapılan araştırma insan beyninin doğuştan doğaüstü inançlara fiziksel olarak bağlantılı olduğunu ortaya çıkardı.
Araştırmacıların dediğine göre, tanrıya inanmaya programlıyız çünkü bize hayatta kalmak için bambaşka bir neden sunuyor. Çocukların gelişme sürecinde yaşadıkları dini eğilimler aslında doğdukları anda beyinlerinde bulunan inanç merkezlerinde temellenmeye başlıyor.
İNANÇ, BEYİNDEKİ ELEKTRİKSEL FAALİYETLERİN SONUCU
Bristol Üniversite’sinde gelişim psikolojisi profesörü Bruce Hood’un yaptığı araştırmalar sonucu elde ettiği bilgilere göre, insan beyni doğuştan doğaüstü inançlara fiziksel olarak bağlantılı. Bu fiziksel bağ da insan gelişiminin sonunda dine inancın gelişmesinde gerekli psikolojik tabanın oluşmasında önemli bir rol oynamakta.
Dini duyguların ve deneyimlerin beynin belirli bir bölgesindeki aktiviteye bağlı olması teorisi üzerine yapılan başka araştırmalarda elde edilen sonuçlar, Hood’un bulgularıyla uyum göstermekte. İddialara göre beynin bu bölgeleri ruhani hislerin algılanması için elektriksel faaliyetlerde bulunuyor.
İNANÇLARI TERK ETMEYE ÇALIŞMAK NAFİLE
Hood’un elde ettiği bulgular, Tanrı Yanılgısı’nın yazarı Richard Dawkins gibi dine inancın, az eğitimden ve küçük yaşta dinin doktrinleştirilmesiyle gerçekleştiğini düşünen ateistler için tezat teşkil etmekte. Hood’a göre, inançlardan uzaklaşmaya, onları terk etmeye çalışmak nafile çünkü onlar beynin en temel seviyesinde bulunuyor. “Araştırmalarımız gösterdi ki; çocuklar, doğal ve sezgisel muhakemeyle dünyanın nasıl döndüğüne ilişkin doğaüstü inançlara sahip olabiliyorlar.” “Büyüyüp geliştikçe, bu inançlar yerini daha mantıksal yaklaşımlara bırakıyor. Ama mantıkdışı, doğaüstü inançlara inanma eğilimi, dini inançta vücut buluyor.” Araştırma sonuçlarını bu hafta Britanya Bilim Derneği’nin yıllık toplantısında açıklayacak olan profesör; örgütlenmiş dini, birbiriyle ilişkili doğaüstü inançların bir parçası olarak gördüğünü belirtiyor..."
Diyeceksiniz ki sayın Özkök, bu haberi okudu mu acaba ? Bilmiyorum ama  bulunmuş bir inanç mı, yoksa aranan bir inanç mı diye sorgulayanları sorgulamak yerine Musevi ve Hristiyanlarında "hikaye"lerini sorguladıklarını unutmayalım. Ağaça bakarken ormanı görmemek olmaz değil mi ?Tanrı Adem ve Havva'dan bugüne sadece tek bir dinden söz ediyor. Yani herkesi müslüman yarattığını söylüyor. Bütün peygamberlere Peygamberimizi haber vermiş ve herşeyi Kuran'la bildirmiş. Arayanlara hoş görü ile yaklaşmak, sabırla beklemek ve yardımcı olmak yerine onları seviyesizce eleştirenlere Kitabına dön bak denmez de ne denir söylermisiniz ?

Yeni Yazılar için

http://tanericten.wordpress.com/