Cuma, Şubat 13, 2009

Fistful of Dollars vs RÖK

Bu yıl 15 yaşına basan Reklam Özdenetim Kurulu'nun 12 Şubat 2009 Perşembe günü İstanbul Modern Sanat Müzesi’nde bir toplantısı vardı.Toplantı salonunundan içeri onbeş dakika geçikmeli girdiğimde Çetin Bey sunumuna başlamıştı bile. Kurul Başkanı, aynı zamanda eski bir bürokrat ve hukukçu olan sayın Çetin Ziylan, RÖK'ün işleyişini gösteren kuralların yer aldığı ‘iç tüzük’ adını verdiği belgenin, tam olarak bilinmemesinin yarattığı tereddütleri, Kurul’un yapısındaki değişiklikleri anlattı ve geçtiğimiz 1 senenin özetini yaptı. Sonra da soruları yanıtladı ve belirlenen zamanda toplantıyı bitirdi.

Toplantı, geçen yıl başlayan bilgilendirme toplantılarının ikincisi olması açısından önemliydi. 
Önemliydi çünkü, bugünlere gelebilmek için tam onbeş yıl geçmişti. Dile kolay. Katılımın geçen yılki toplantıya göre daha bir platform havasında olması ise oldukça sevindiriciydi. Ancak, gözlerimiz reklam mecra yöneticilerini aradı. Keşke platformu oluşturan bu mecralarımızın üst düzey yöneticileri de orada olsaydı. Yılda bir kez yapılan ve sektörü ilgilendiren bir toplantıda olmalıydılar. Belki son dakika işleri çıkmıştır. Yoksa  IAA Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ, Reklamverenler Derneği Başkanı Hakan Gören'in ve reklamveren temsilcilerinin olduğu bir toplantıda eminim onlarda olmak isterlerdi. Medya ile hükümet arasındaki iletişimin hassas olduğu bir dönemdeyiz. RÖK Platformunu, sektörün kendi problemlerini, devletin cezai yaptırımlarına gerek kalmadan, çözülebileceği göstermesi açısından önemli bir ortam olarak görüyorum. Bu nedenle de platformu oluşturan tüm tarafların yılda bir kez düzenlenen bu tür bir toplantıda bir araya gelmesini ve ulusal mecralarında konuya ilgi göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü konu sadece sektörel mecraları ilgilendiren bir haber içeriği taşımıyor. Konu aynı zamanda reklam tüketicisi yani sokaktaki vatandaşı da yakından ilgilendiriyor. Çünkü RÖK'ün kuruluş amacı ; " Reklamın, tüketiciye ve topluma karşı sorumluluğu çerçevesinde yasal,ahlaki,dürüst ve doğru olması gerektiğinin bilinciyle RVD,RD ve IAA'nce oluşturulan Reklam Özdenetim Platformu(Platform), uluslararası Ticaret Odası'nın dünyaca kabul görmüş Reklam Uygulama Esasları'nı Türkiye'de uygulamaya koymak üzere "Reklam Özdenetim Kurulu (RÖK) kurmuştur....EASA üyesidir" diyor. Ayrıca görevleri içinde (3.3) "... kamuoyuna yapılan ortak tahahhüt çercevesinde, kararlarının uygulanmasını ilgililerden ve mecralardan ister." deniyor.Yoksa ben mi yanılıyorum.

Ülkemizde kişi başı reklam yatırımlarımız hala kırk dolarlar seviyesinde. Bu yıl krizle birlikte sanırım bu rakam daha da düşecek. Ama biz RÖK platformunu kurmayı onbeşyıl önce akıl etmişiz. Müthiş bir ileri görüşlülük.Platformun kuruluşuna karar verenleri ve emeği geçenleri kutluyorum. Ama platforma ve aldığı kararlara yeteri kadar ilgi göstermeyen de yine biziz ! Bu işin doğasında var galiba. Kurulları oluşturanlar ve kuralları koyanlar aynı olunca kuralları yıkanlarında aynı olmasını normal mi karşılamalıyız ? Herhalde biz koyduk, biz yıkarız misali oluyor. O zaman da bir ileri iki geriye şaşırmamak gerekiyor.Öyle ya olmayan şeyin toplantısı mı olurmuş ? 

Burada şunu söyleyebilirsiniz; " reklam mecraları RÖK'ün aldığı kararları zamanında uygulasın sorun çözülür, neden bu işi bu kadar büyütüyorsun." Evet yaklaşımınız teoride doğru ama pratikte yanlış. Çünkü mecralar RÖK'ün onlarla paylaştığı kararları öyle düşündüğünüz gibi hızla uygulama yoluna gitmiyorlar. Neden ? Fistful of Dollars. Yani çözümün en önemli parçası olmak yerine "bir avuç dolar için". Onlar platformun parçası olsalarda ( ismi platform ya bir hafiflik var aslında) RÖK'ün kuruluş amacı, tüketici, sosyal sorumluluk gibi duygusal şeyler yerine patronlarına ay sonu hesabını nasıl veririz, avuçları biriktirsek hedeflerimizi geçer, primlerimizi nasıl alırız diye düşünüyor olabilirler. O zaman sizde onbeş yıla ancak iki toplantı sığdırabilirsiniz. Biraz sığ oldu ama öyle malesef.  Ama Allah'tan Çetin Bey ve bir avuç arkadaşımız var. Yıllardır alınan kararları bir hukukçu bürokrat titizliğinde takip ediyor ve sabırla uygulanması için uğraş veriyorlar. 
Eğer sektörümüzün gelişmesini, yatırımların sağlıklı bir şekilde artmasını, yaptığımız işlerin kamuoyu önünde ve uluslararası düzeyde saygınlık kazanmasını istiyorsak, içinde bulunduğumuz platform ve sivil toplum kuruluşlarının görevlerini yapmasına yardımcı olmamız gerekiyor. Son günlerin popüler deyimi ile "yüksek itibar" istiyorsanız ilk önce aldığınız kararlara itibarınız yüksek olacak. Yoksa kazandığımız bir avuç dolarla itibarsız yaşamaya devam edeceğiz. 

Salı, Şubat 10, 2009

İki Anket ve Gazze

Kudüs Medya ve İletişim Merkezi son İsrail saldırısından sonra Gazze ve Batı Şeria'da yaşayanlar üzerinde bir anket yapmış ve sonuçlarını AFP aracılığıyla tüm mecralara göndermiş. Anketin sonuçlarına baktığınızda Gazze'deki dramın Batı Şeria'daki halkın üzerindeki yansıması ile Gazze'deki halkın üzerindeki yansımalarının farklı olduğunu görüyoruz. Çünkü biri içeride mağdur diğeri ise dışarıdaki tanık durumunda. Örneğin Batı Şeria'dakilerin yüzde 53.2 si savaşı Hamas kazandı derken, Gazze'de yaşayanların ise sadece yüzde 35.2 si bu görüşe katılmış. Yani Gazze'deki masum ve mağdur insanlar, bu saldırıların şiddetine bakarak İsrail'in yanı sıra Hamas'ında rolü olduğunu göz ardı etmiyor. Diğer bir ifade ile bu saldırılarda kadın ve çocukların ölmesine izin verilmeyebilirdi diyor. Oysa Batı Şeria'dakiler, dünya kamuoyunun hiç olmadığı kadar Filistin ve Gazze'deki katliamlara odaklandığını görüyor ve bu savaşta Hamas'ı destekliyor. Anket sonuçlarının doğru olduğu varsayımından hareketle bu iki farklı bakış açısını alıp; Gazze işlenen insanlık suçunda Hamas'ın rolü olduğu. Veya İsrail'in Gazze'de yaptıkları ile dünyada destekçisinin kalmadığı ve buna seçim sonrasında bir son vermesi gerektiği sonucuna varabiliriz. Ayrıca da İsrail'in yeni kurulacak hükümetininde savaşa devam etmesi halinde Hamas'ın dünya kamuoyu önünde kahraman olacağını söyleyebiliriz.  

Ama bu yorumları yapmadan önce, Filistin halkının yüzde seksensekizinin barış ve ateşkes istediği bir ankette İsrail'lilerin yüzde kaçının aynı şeyi istediğine bakmak gerekiyor hiç kuşkusuz. Bundan sonra bu anketi insanlık suçuna sessiz kalan Arap ve Mısır yöneticileri veya Davos'ta tarihi çıkış yaptığı söylenen Erdoğan üzerinden değerlendirmek daha akılcı olacaktır. Eğer Gazze'de yaşayanların Hamas'ın yaptıklarını doğru bulmadığından yola çıkar ve Hamas'ın yüzde 51 olan halk desteğinin yüzde 31'e düştüğünü buna kanıt olarak ortaya koymaya çalışırsak, Perez'in Davos'taki masum ve mağdurunu da bir şekilde desteklemiş oluruz. Buradan Hamas'ın yaptıklarını desteklediğim çıkarılmamalı. 

Problemli bir bölgede, hangi amaçla yapıldığı henüz bilinmeyen iki anketi değerlendirmek için erken olduğunu söylüyorum. Gazze, Davos'dan sonra basın tarafından böyle politize edilmemeliydi. Basın, Davos'ta yaşananları Gazze'deki insanlık dramının önüne geçmesine izin vermemeli. Sayın Erdoğan'da Davos'ta yaptıklarını her ortamda anlatmaktan vazgeçmeli. 
Bugün dünya kamuoyu, Davos'ta atıldığı söylenen bir adımın, Filistin meselesine somut katkısını görmek istiyor. Lütfen her gelişmeyi anında değerlendirme ve yağ-kaymak çıkarıp oraya buraya sürme hastalığımızdan vazgeçmelim. Ama Araplar gibi de sessiz kalarak yok olmamak ve onun bunun destekçisi durumuna düşmemek kaydıyla...