Bir iletişimci olarak Sayın Topbaş'ın da burada olmasını beklerdim. Çünkü en güçlü aday olarak gösterilen bir kişinin İstanbul'un orta yerindeki bir üniversitenin davetine icabet etmesi gerekirdi. Acaba bu konferans, Fatih Üniversitesi'nde yapılsaydı sayın Topbaş yine katılmaz mıydı ? Hiç sanmıyorum. Ama bu kez de insanın aklına acaba Reklamcılar Derneği ve Sayın Kılıçdaroğlu ne derdi diye sorular geliyor değil mi ? Reklamcılar Derneği bu tür bir toplantı talebi Fatih Üniversitesi'nden gelse yine ev sahipliği yapardı diye düşünüyorum. hatta CHP'nin türban açılımından sonra sayın Kılıçdaroğlu'nun da daveti kabul edeceğini düşünüyorum. Bunları düşünürken 12 Eylül öncesi dönemi hatırladım. O zamanlar Polatlı'da lise öğrencisiydim. Ayrılmış mahalle ve kahvehaneler arasında yaşıyorduk. ÖSS'ye hazırlanmak için 1 saat uzaklıktaki Ankara'ya gitmemiz gerekiyordu. Yani dersanemiz bile yoktu ama siyaseti dibine kadar yaşıyorduk. Mezar taşlarının kurşunlandığı bir ilçeydi bizimki. Seçim dönemlerinde herkes kendi mahallesinde konuşuyor,duvarlar her gün yeni sloganlarla boyanıyor ve geceleri mutlaka bir iki kahvehane basılıyordu. Hatta Emniyet Amirliği nezaretinin lambaları her gün sabaha kadar açık olurdu. Okul müdürümüz Kasım Bey ise ülkenin politikacılara değil okumuş insanlara ihtiyacı var diyerek akşamları kahvehane, Halkevi ve Ülkü Ocağına baskınlar düzenliyordu. Orada gördüğü öğrencilerini ertesi sabah okuldaki odasında bizzat ağırlıyordu. Odasından çıkanlar genellikle o gün izinli sayılıyordu. Okul çıkışında doğru evimize gitmemizi tembihliyor hatta bazı günler bizimle Atatürk Heykeli'ne kadar yürüyordu. Aradan neredeyse 30 yıl geçmiş. Hükümetin yüzde 47 oyla iktidarda olduğu bir ülkeydeyiz. Hatta Başbakan yerel seçimlerde yüzde 50 oy oranına ulaşacağını iddia ediyor. Ama belediye başkanı, aynı zamanda adayı ülkenin tek "Seçim ve İletişim" konferansına katılmıyor, mesaj bile göndermiyor. Sayın Topbaş'ın danışmanlarının yerine olsam böyle bir konferansı kaçırmam hatta bir programla çakışsa bile bulunduğum yerden televideo sistemi ile canlı bağlanarak merak edilen soruları cevaplandırırdım. Anlaşılan o ki Başbakanın stratejisi, sayın Topbaş içinde geçerli ve onlar meydanlardan ve medya üzerinden seçim kampanyasını yürütecekler ve hiçbir ortamda rakipleri ile karşılıklı gelmeyecek, medyaya malzeme olmayacaklar. Ülkenin yüzde 65'inin C ve altı ses'te olduğu bir ülkede bu taktik, bir siyasi partiye seçim kazandırmaya yeter. Buna yanlış bir strateji denemez hatta çok zekice denebilir. Fakat bu strateji, bir partiye veya kişiye açık ara seçim kazandırırken, toplumda tehlikeli bir sınıf ayrımına zemin hazırlar. Dinimiz ayrımcılığı reddeder. O halde biz kazanmak için önce ayırıp sonra nasıl kucaklayacağız. Politikanın temel kuralı kimsenin kalıcı olmadığına işaret ediyor. Politikada insanlar duygularına göre hareket edebilir ama bu onların aptal olduğunu anlamına gelmez değil mi ?
Cuma, Şubat 27, 2009
Seçim ve İletişim Konferansı-1
Bu sabah Bahçeşehir Üniversitesi'nin Reklamcılar Derneği ve Mediacat işbirliği ile düzenlediği "Seçim ve İletişim Konferansı"ndaydım. 3.kattaki Konferans Salonu'na girdiğimde RD Başkanı sayın Yiğit Şardan kapalı bir mikrofona konuşuyordu. Bir süre sonra mikrofon açıldı ve konuşmasını benim gibi arka sıralarda oturanlar için özetledi. Şardan, dernek olarak bir iletişim özgürlüğü olan seçim reklamlarındaki yayın yasağın tüm uğraşlara rağmen hala kaldıramadığını ve bundan sektör olarak duyulan rahatsızlığı dile getirdi. Ayrıca bir reklamcı olarak, siyasi partilerin şu anda uygulamakta oldukları stratejilerinde odağa seçmeni almaları gerektiğini söyledi . Konferansa CHP adayı sayın Kılıçdaroğlu'nun dışında sayın Topbaş'ı da davet ettiklerini ama kendisinin bu davete olumlu cevap vermediğini belirtti.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder