Perşembe, Kasım 25, 2010

Sosyal Sorumsuzluk Projeleri ve STK’lar...


Yıllardır göz ardı ettiğimiz insan olmanın sorumluluğunu yani sosyal sorumsuzluğumuzu şimdi sosyal sorumluluk adı ile yeniden pazarlıyoruz. Dünyamızı bir tüketim toplumu haline getirdikten sonra kaynakların sonsuz olmadığını, başarının ve mutluluğun parasal zenginlikle elde edilemiyeceğini öğrendik. Ayrıca daha fazla pazar payı kazanabilmek için ise tüketici gözündeki yerimizi hep alan değil insanlık yararına karşılıksız vermeyi bilen olması için uğraşıyoruz.

Gelecek yüzyılların ismine, pazarlamasal ve medyatik ne isim koyarsak koyalım ama şunu kabul etmek gerekir ki, 7,5 milyar insan, dünya isimli gezegende, yüzyıllardır birarada sosyalleşmeye çalışıyoruz. G8, G20 değil G199 da olsak sorunumuz aynı. Artık küresel sosyalleşme istiyoruz. Bunun içinde sosyal sorumluluk projelerine kaptırdık gidiyoruz. Aynı zamanda STK’lar kuruyor, insanlığın ve dünyanın yarınlarını kurtarmak için çalışıyoruz. Her an yeni bir STK kuruluyor, sosyal sorumluluk proje dosyaları havalarda uçuşuyor. Herkesin bir projesi var. Siz yeter ki ilgi gösterin.

Bireysel Küreselleşme ama süper ego’lu...

Bugünü, günümüz teknolojisi ile "bireysel küreselleşme" diye isimlendirebiliriz. Ama "bireysel" kelimesinin süper egolu bir kelime olduğunu da unutmamak gerekiyor. Belki de bireysel sosyalleşmenin mümkün olmadığı bilmek istemiyoruz. Onu da yine deneyerek öğreneceğiz. Neden? Çünkü yüzyıllardır kurulan düzenleri bir anda sosyalleştirmek imkansız. Kurulu düzenlerle devam etmekte günümüz teknolojisi ile artık akıllıca gelmiyor.

Bireysel küreselleşme yani gerçek sosyal toplum insanı olmak ancak "ben" yerine "biz" diyen toplumlarla mümkün.  Çünkü bu ihtiyaç ve tanım yeni değil. Yüzyıllar öncesinden bakarsak; Tevrat'ta, İncil'de ve özellikle de Kuran-ı Kerim'de bu konuda çok şey bulmak mümkün. Bu bir tesadüf olamaz sanırım.

Tüketelim daha hızlı sosyalleşelim...

Bugün işin traji-komik tarafı ise insanoğlu hala sosyalleşmesini tükettiği markalar ile birlikte başarmaya çalışıyor olmasında. Yani daha fazla tüketerek sosyalleşmeye çalışıyoruz. Hem de bunu medyanın huzurunda yapmak istiyoruz. Neden? Çünkü süper egosumuzu hala yenememiş bir insan topluluğuyuz. Oysa tüketimin süper egoyu tetikleyen bir davranış olduğunu biliyoruz. Egosu ile problemi olan birinin “ben” ve “biz” ayrımını sağlıklı yapması mümkün mü ? Değil. Öyleyse böyle bir insanın bırakın topluma başkasına nasıl faydası dokunabilir? 

Diğer taraftan dünyanın bir çok yerinde, yüzyıllardır sessiz sedasız bu işleri yapan ve bunu da bilinmesini pek istemeyen topluluklar var ve sayıları da hızla artıyor. Oysa onları da farklı yeni bir sınıf oluşturmakla ve bizi ikna edememekle ve kazanamamakla suçluyoruz.

Biliyoruz ki, her yeni sosyal sorumluluk projesi veya kurulan her yeni Sivil Toplum Kuruluşu (STK), önce sosyalleşmesi gereken bir insanlar topluluğu olma özelliği taşıyor. Yani sosyal sorumluluk projesini gerçekleştirmeden önce o topluluk içindeki insanların sosyalleşmesi gerekiyor. Doğru veya medyatik olduğuna inandığımız bir proje veya kapısından içeri girdiğimiz STK’lar, egolarınızı terk ettiğiniz yerler olmak zorunda. Peki bunu başarabiliyor muyuz? Şimdilik deniyoruz. Bunu başarmak biraz zaman alacak sanırım. Olsun önemli olan bunun farkında olmak ve değişime kendini açık tutmak.

Dünya STK'lar Birliği’ne doğru...

Her yer STK doldu. Herkeste bir proje önerisi var. Umarım bunlar olumlu başlangıçlardır. İnşAllah düşündüğümüz sosyalleşmeyi STK'laşarak başarırız. Çünkü dünyamızın buna ihtiyacı var. Yüzde yirmilik dilimin dünyadaki gelirin yüzde seksenine sahip olmasını oluşturduğu adaletsizlik başka türlü çözülemez. Yaşanacak tek gezegen dünya ise küresel sosyalleşmeyi bir an önce başarmak zorundayız. Önemli olan gelirin nasıl dağıldığı değil ihtiyaçların karşılanması ve dünyanın herkes için adaletli, daha güvenli ve yaşanabilir hale getirilmesi. Yüzde seksenin, yüzde yirmiden daha fazla insan ettiğini unutmamak gerekiyor. Pazarlamasal bir ifade ile; tüketimin yüzde seksenini yapan bir topluluk olmadan yüzde yirminin daha fazla para kazanamayacağı gerçeği unutmamak gerekiyor. Belki de STK'ların birgün bir araya gelerek Dünya STK'ları Birliği (World Association of Civil Societies / WACS )ni oluşturabilirler ne dersiniz?   


Medyatik Sosyalleşme...

Medyada her gün haberlerini gördüğümüz veya önümüze gelen sosyal sorumluluk projelerinin amaçları her zaman aynı olmayabilir. Ama her sosyal sorumluluk projesinin arkasına bir marka koyarken dikkat etmeliyiz. Bir sosyal sorumluluk projesinin markaya katkısı kısa değil uzun dönemli olacaktır. Ama siz kısa dönemli olsun istiyorsanız bunun adına lütfen sosyal sorumluluk demeyin ve markanıza zarar vermeyin. Eğer markanızın şimdiye kadar size kazandırdıkları ile bir sosyal sorumluluk projesine karşılıksız katkı sağlıyamıyorsanız daha kurumsal bir marka bile olamamışsınız demektir.

Amacınız hem projeyi gerçekleştirmek hem de pazar payınızı artırmak ise, bunun rakiplerinizinde hedefi olabileceğini unutmayın. Her ürünle; “Bir ağaç dikiyoruz. Güneydoğu’da okul yapıyoruz. Kuruyan meraları, gölleri, kuşları, hayvanları kurtarıyoruz. Kızlarımızı okula gönderiyoruz. Yardıma muhtaç çocukları giydiriyoruz” Şiddete uğramış kadınlara koruma evleri yapıyoruz. Demek ki yakında sosyalleştik gitti" mi diyeceğiz? Ama sizin ürününüzü tüketerek sosyal sorumluluk kampanyanızın gerçekleşmesini sağlayan tüketicinizin durumunu bir kez daha düşünün. “Hangi sosyal sorumluluk projesine katkı sağlamak için acaba hangi ürünü tüketsem? Tüketmesem sosyalleşeceğimiz yok, bari biraz daha fazla tüketeyimde sosyalleşelim, güzelleşelim” demeleri mi bekliyoruz?

Sosyal Medya ve Biz Olmak...

Sosyal sorumluluk projeleri yeni bir ticari kazanç merkezi haline geldi. Sosyal Medya diye bir tanım var artık hayatımızda. Tüketici günün en az 2-3 saatini bu mecraya ayırıyor ve ona orada izinsiz ulaşılamıyor. Tüketicisini yıllardır yakından tanıdığını iddia eden büyük markalar bile sosyal medyada nasıl var olmaları gerektiğini bu işin uzmanları ile düşünerek bulmaya çalışıyor. İki tane sosyal sorumluluk projesi ile artık iş bitmiyor. 

Unutmayın sosyalleşmeyi markalar değil insanlar istiyor. Ama "markalar bu işe sponsor olsun daha fazla tüketelim, tüketelim, sosyalleşelim. Kazanalım, güzelleşelim. Dünya herkes için adaletli, daha güvenli ve yaşanabilir olsun" diyorsanız. Şimdi sosyalleşmiş ve egolarımızdan arınmış mı oluyoruz? O halde hemen bir STK’ya da üye olun veya önünüze ilk gelen sosyal sorumluluk projesinde şirket veya markanızın üniformasını çıkarıp “biz” diye başlayın bakalım!

Hayırlı sosyalleşmeler...


Bu yazı Anadolu Ekonomi Gazetesi Aralık 2010 sayısı için yazılmıştır.

Hiç yorum yok: